Histeri | Bir Ara Çözüm Yaklaşımı

Histeri | Bir Ara Çözüm Yaklaşımı

Histerinin ifade edilme şekilleri ve türleri çok çeşitlilik gösterir. Bilinçli, bilinç dışı ve bilhassa bilinçsiz şekilde dinleyici ararlar. Bir örnekle başlamak istiyorum: Bir tramvayda yolculuk etmekteyim. Birkaç metre ötede yaklaşık 55 yaşlarında bir kadın oturuyor. Muhafazakâr bir giyimi ve biraz da bulanık bir bakışı var ama bu, ağlama değil. Ayrıca tekrar tekrar göz kapaklarını kırpıyor. Kısacası genel itibarıyla dikkat çekiyor. Bakışlarımız kısa bir an kesişiyor. Yerinden kalkıp direkt karşıma oturuyor ve bana hitaben konuşmaya başlıyor: Bana bir şey sormak istiyormuş. Modern bir giyime sahip görünüyormuşum ve şehirde nerede böyle kıyafetler edinebileceğine dair mutlaka bir fikrim olmalıymış. Bu kadını aynı güzergahta yolculuk ederken birçok kez gördüm. Kendisi, bu civarda ilk kez bulunmuyor ve sıklıkla elinde alışveriş çantaları da oluyor, bugün de durum farklı değil. Devamında, şu anda kocasının hastanede yattığını ve bir erkek tanıdığının, yalnızlık çekmesin diye kendisini bir konsere davet ettiğini ifade ediyor. Ama aralarında bir şey olduğunu ya da bu adama ilgi duyduğunu düşünmemeliymişim. Ancak kendisinin, tanıdığının bu kibarlığı karşısında şık bir kıyafete ihtiyacı varmış… Bütün bunları gözlerini sürekli kırparak tramvayda anlatıyor, hem de diğerlerinin de duyabileceği bir şekilde. Neler oluyor burada? Neden böyle yapıyor? Benim ilgi alanım, burada da söz konusu olduğu gibi, histerinin çok yönlü izhar edilme ve ifade biçimlerinde ortak bir sorunsal bulunup bulunmadığını ve varsa bunun nasıl bir şey olduğunu incelemektir. Bu konudaki çeşitli yeni düşünceler başlangıçta birlikte tutarlı bir tablo ortaya koymamakta veya sadece kısmen kesişmektedir, ancak kanımca birbirlerini tamamlayıcı şekilde gerekli olarak görülmelidir. Bu çalışmada bu bütünleyici yanları ortaya koymaya ve önemli yeni konseptler arasında köprüler kurmaya çalışacağım.

Bu amaçla histeri kavramının gelişimine sadece kısaca değinecek ve ardından histerinin şekil itibarıyla dışa nasıl yansıdığını ortaya koyacağım; bazen renkli, bazen bukalemun gibi, yanardöner veya monoton bir görünüme sahip ve kafa karışıklığı ya da tiksinti oluşturucu. Ardından histeri ile ilgili farklı konseptleri ortaya koyacağım. Bunun için histerinin sosyal mesajı konusundaki görüşleri ve söz konusu kişilerin kendilerinde ve başkalarında, kendilerini histerik bir savunmaya iten ve dolayısıyla bu tepkiyi göstermelerine neden olan neyi bulduğundan faydalanacağım. Bununla bağlantılı olarak intrapsişik çatışma çözümü başkalarının istekleri ile bağlantılı baskılanmış cinsel düşünceler ve birincil objeden zor ayrılma ya da erken triangülasyondan  faydalanılacaktır. Bütün bu histeri ile alakalı konular bana göre, ilgili kişilerin “kendileri olmayı” başaramayıp, bir ara çözümde takılı kalan hayatlarını ifade eder. Bunun ne gibi bir alakası mı var? Freud, Ödipus kompleksinin başarısız çözümünün histerinin ana çatışma konusu olduğunu ifade etmiştir. Bunun modern düşüncelerle nasıl uyumlu olacağına daha sonra değineceğim.

Histeriform fenomenleri daha çok arzu ve çatışmaların, kültüre has şekilde ele alınmasındaki başarı açısından ifadesi olarak  gören etnik psikoanalitik araştırmalara – örneğin Afrika dansları ile trans veya güney Amerika’daki ritüeller ile sarhoşluk arasındaki bağlantı – burada odaklanmayacağım. 

TERİM VE KLİNİK

“Histerik” ve “histeri” terimleri halk arasında aşağılayıcı bir anlamda kullanılır. Ancak klinik kullanımda bunlar belirli semptom ve karakter özelliklerini tanımlamakta halen önem arz ederler. Burada bazı muğlaklıkların olması kaçınılmazdır. Gladys Swain histeriyi bir hastalık olarak değil, kendi başına bir şey ifade etmeyen ancak başka her türlü hastalığın ifade şekline bürünebilen, salt kültürdeki bir hastalık olarak tanımlar. Kendisi histerinin bir hastalık şeklinden çok bir genel durum olduğunu ve kadını (bu makalenin konusu erkeğin histerisi değildir) tüm varlığı ile hasta ettiğini söyler.

Psikoanalitik teorinin gelişimi açısından, zaman zaman kişilik bozuklukları ile daha yoğun ilgilenilmesi karşısında arka plana düşmüş olsa da, histerinin önemli bir rolü bulunmaktadır. Elbette histeri veya histeriform fenomenler her zaman varlıklarını sürdürdü. Bunlar daha önceki bozukluklara bağlanabilir veya bunların bir parçası olup kendilerini bu şekilde gösterebilirler. Yine, her ne kadar DSM IV ve ICD 10’in tanımlamasında ortadan kaybolmuş ve bir somatizasyon ve konversiyon bozukluğu, disosiyatif bozukluk veya histriyonik kişilik bozukluğu ve somatoform veya spesifik bozukluklar şeklinde yer alsa da, histeriyi tanısal bir değişken olarak kabul etmekten kurtulamayız.

Ancak histeri kavramını kategori olarak bugün halen önemli kılan şey nedir? Histerinin batı kültürlerinde kaybolmaya yüz tuttuğu görüşü, onun semptomlar açısından bir dönüşüm geçirmekte olduğunu gözden kaçırmaktadır. Nitekim onun ortaya çıkış biçimleri sürekli bir sosyokültürel dönüşüme tabidir. Bu bakımdan histeri, yeni, yani faklı bir kılıkta varlığını sürdürmeye devam eder.

Histeri ve histeri biçimlerinden bahsedildiği vakit, her şeyden önce semptomlar, yani gözle görülebilir davranış biçimleri akla gelir. Örneğin dramatizasyonlar, aşırı reaksiyonlar, dikkat çekme arzusu, aşırı şefkat talepleri, kaygı krizleri, provokasyonlar, fakat aynı zamanda çeşitli konversiyon ve dissosiasyon şekilleri de, ör. amneziler, depersonalizasyon fenomenleri, trans halleri, bazı halüsinasyon deneyimleri vs. buna dahil olabilir. Boothe ayrıca şunları da ifade eder: “Örneğin başkalarıyla çatışmalar, başkalarına tutabileceğinden fazla söz verme meylinden, birini çekip sonra ortada bırakma, gürültü yapıp dinlememe meylinden; böbürlenme ve taleple bir görevi kendine çekip ardından utanç verici şekilde başarısız olma meylinden ortaya çıkıyor”. Robles şöyle diyor: “Pek çok histerik kişi, özdeşleşme konusunda özellikle yüksek bir yeteneğe sahip olup bu, onları başkalarına karşı hassas kılıyor. Tam olarak bu, kendisini başkasının yerine koyabilme yeteneğidir, ki bu ona kendisini daha iyi anlama veya empati kurma imkanı verir. Madalyonun diğer tarafı, yüksek hassasiyetin, örneğin yüksek standartlar, öfke patlamaları, kıskançlık, fonksiyon bozuklukları, özel yas gibi sorunları da beraberinde getirebiliyor olduğudur. Bunun, histerinin bu kadar güçlü bağlar yaratması ve bunun da acı çekmesine neden olması gerçeğiyle ilgisi bulunmaktadır”.

Bu fenomenler mevcuttur ve onları ciddiye almamız gerekir. Histeri kelimesi Yunanca, “hystera”, “hysteron”, “ustera”, uterus, matriksten gelir. “Hysteria”, uterusun vücutta dolaşmasıdır. Eski metinlerde, örn. Hipokrat’ta, histerisi olan kadınlardan söz edilir. Histerinin etiyolojisi için dolaylı olarak cinselliğin öneminden bahsedilmektedir.

Histerinin ana savunma formları; baskılama, inkâr ve idealizasyondur:

Bu üçünün düşünce bozuklukları ile sonuçlanma olasılığı daha yüksektir. Ek olarak, çoğu kez cinselleştirme ya da tersine cinselleşmenin ortadan kalkması, dissosiasyon ve oryantasyon bozukluğu, çocukluğa geri çekilme, algı değişikliği ve öz algının değiştirilmesi bulunmaktadır. Psişik dramlar, iç ve dış dünya arasındaki karışıklık, kendine hakim olma girişimleri, sonsuz takdir görme ve ilgi arayışı sıklıkla görülür.

Histeri yaygın şekilde, tüm dünyada görülür ve toplumun kültürel kavramlarına ve burada geçerli değerlere bağlı olarak ortaya çıkar. Örneğin, bugün Afrika’da trans ve ‘cin çarpması’ gibi durumlara bugün de rastlanabilirken, batı dünyasında hiç ya da çok az görülür. Her halükarda – daha önce de belirtildiği gibi – bir toplumun ızdırap veya değerleri ile birlikte histerik çatışmaların çözümleri de değişiklik gösterir.

Çatışma işleme usulü – benlik temsilini değiştirme, davranış yoluyla ifade bulma, somutlaşmış semptomlar ve kişilerarası ilişkilere hitap etme

Histerik ve histeri terimleri, Mentzos’a göre bir çatışmanın ortaya konuş ve çatışma işleme tarzını gösterir. Gress’e göre renkli ve göz kamaştırıcı semptomlar iç problemi kamufle eder, ama aynı zamanda algılanmayı, insanların ilgi ve tepkisini çekmeyi hedefler. Mentzos, histeriyi ve tezahürlerini bir teşhis ünitesi olarak görmez, ancak onlara savunma tarafından bakar. Burada gizli olmakla birlikte, güçlü bir mesaj karakteri bulunduğunu kabul eder. Subliminal olarak, değiştirilmiş ve çarpık bir sembolik tarzda gerçekleşen, ancak tercüme edilebilen ve önce anlaşılması gereken iletişimsel bir açıklama yapılır. Mentzos’a göre ortak payda ve aynı zamanda histerinin veya histerik çatışma işleme tarzının özgüllüğü, ifade edilen ve sahnelenen süreçte, söz konusu kişinin “farklı bir ışıkta” görünebileceğidir. Özne, melankolik, fobik veya obsesif-kompulsif nörotiklerden farklıdır, çünkü bunlar semptomları ile bir şeyi ifade etmeleri ve temsil etmelerine rağmen, farklı bir ışıkta görünmeye çalışmazlar. Benlik temsilindeki bu değişiklik içsel bir zorunluluğa yol açar ve yönlendirme olmadan gerçekleşmez.

Yani bu demek oluyor ki; söz konusu kişi bilinç-dışı bir sahneleme ile gerek başkaları, gerekse de kendi nezdinde ve bilhassa kendi süperegosuna karşı başka biriymiş gibi görünme çabası içindedir. Ama neden? Bu, Ödipal, oral ve narsist sorunsalları ve çatışmaları savuşturmakla ilgilidir. Bunlar, hasret, ihtiyaç, güçsüzlük, öfke, nefret, kıskançlık, vb. ezici ve fazla güçlü şekilde deneyimlenen hisler olabilir. Ancak burada, belirli şiddette bir duygulanımın varlığı değil, sahnelemeler ön plandadır. Duygulanımlar aşırı ya da hafif olarak algılanabilir. Karşı aktarım açısından bu, sahte ve teatral izlenimi edinmek anlamına gelir. Ayrıca çoğu zaman dezoryantasyon meydana gelir. Genellikle mimetik ifadeler sadece maskedir.

Örneğin, 70 yaşın üzerindeki bir hasta, onu yıllarca rahatsız eden kasıkta çarpma ve çekmeden şikayet etmekte; ama şikayetini anlatırken, sanki hoş bir durumdan bahsediyormuş gibi gülümsemektedir. Bilahare hastanın tüm hayatı boyunca hiç kimseyle cinsel münasebete girmediği ve bu bağlamdaki sıkıntısının ve aynı zamanda baskılanmış arzusunun kendini bu semptomlarla ifade ettiği ortaya çıktı. Aynı zamanda, bu çarpma ve çekme belirli bir haz vermektedir. Maske ve ortaya konan duygulanımın ardında genellikle bir başka “suç unsuru”, yani suçluluk ya da utanç yaratan, korku verici, acı veren, yasak olan bir şey vardır. Hastamın kasıklarındaki çarpma ve çekme, cinsel istekler ve cinsel heyecanın bir şekilde tatmin edilmesi durumunu teşkil etmektedir: Babası, başka hiçbir erkeğin erişemeyeceği en iyi kişi olduğundan bir koca bulamamıştı. Hayatı boyunca, annesi olan kötü ilişkilerinin üstesinden gelememiş ve babasını idealize etmeye başlamıştı. Ancak bunu yaparken erkekler ve var olup içine yansıtmakta olduğu arzularına karşı büyük bir korku geliştirmeye başlamıştı. Baba ve annesinden iç kopuş yeterli düzeyde değildi. Green, “cinsel deneyim boyunca, fallik anlamı olan yeni bir objeyle olan bağlantının, ebeveynlere duyulan obje sevgisinin korunmasıyla bağdaşmamasından” bahseder.

Arkasında ne yattığını anlamayı öğrenmezsek, psikoterapist olarak veya başka bir şekilde konuyla alakalı kişi olarak, kalıcı bir tatsız duygulanım hissedeceğiz. Fakat burada hastaların da bir kazanımı oluyor. Bir yanda nebulizasyon, çarpıtma, zıddıyla olumsuzlama, bilinçli deneyimin engellenmesi ve önlenmesi, diğer yandan tavizkar kompenzasyon veya “tatmin” şeklindeki savunma mekanizmalarınız nihayetinde bir şey getirir: “Arzu veya ruhsal sıkıntının fiziksel ve fiili-proaktif ifadesi, çarpık ve yanlış yorumlanmış da olsa, enerjetik açıdan rahatlatıcı bir deşarj ve arzudan mahrumluğu hafifletici bir iletişime imkân verir”.

Ayrıca, hastalıkta birincil ve ikincil bir kazanç vardır. Birincil hastalık kazancı:

İfade, suçluluk veya utanç duymadan, dürtülerin tatmini ceza olmaksızın gerçekleşebilir ve pişmanlık duymadan deneyim kazanabilir, narsistik bir kazanç sağlanır ve iç boşluğu doldurmak en azından geçici olarak mümkün hale gelir. Aynı zamanda, histeride sıkça karşılaşılan duygusal boşluğun, deneyimleme konusunda temel bir yetersizlik olup olmadığı veya sürekli inhibisyon ve baskının sonucu olup olmadığını belirlemek açısından incelenmesi de önemlidir. İkincil hastalık kazancı: Birçok durumda, söz konusu kişiler artmış ilgi, koruma ve bakım elde ederler; hastalık ayrıca intikam gibi frustrasyon saldırganlığının dolaylı olarak uzaklaştırılmasına da hizmet edebilir.

Kuşkusuz sahte veya taklit intibası uyandıran tezatların vurgu ve aşırı etkinleştirilmesi diğer patolojilerde veya organizasyon seviyelerinde de – psikozda, borderline, kişilik bozuklukları ve nevrozlarda – bulunur. Burada sınırlamanın zorluğunun ortasındayız. Böylece bir histerinin ortak genezi bir kez daha ilginç hale gelir. Ama, yukarıda söz edilen kendini temsildeki değişikliklerle birlikte, bu farklı, bazen yanardöner, bazen hafife alınan formlar başka ne işe yarar? Gress bu konuda, “Histerik ıstırabın uzun tarihi, hiçbir şekilde yalnızca bireysel yaşam tarihi bağlamından kaynaklanamaz. Her psikolojik ve psikosomatik hastalık aynı zamanda ortaya çıktığı sosyal koşulları da dikkate alır. Böylece, histeri yalnızca öznel değil, aynı zamanda sosyal bir mesaj ifade eder. Gizemli haliyle hem kişisel hem de sosyal alanlarda dayanılmaz koşullara isyan eder, bunların algılanması ve değiştirilmesi yönünde baskı yaratır” demektedir. Normallik ve rasyonelliğe karşı inkâr mekanizmaları geliştirilir. Ek olarak, evreleme aşamasında insan rezonansına hitap edilir. Bu nedenle, ilişki yönü önemli bir rol oynar. Doğal temsil bir amaç güder. Duyumsal olan da bunun içinde yer alır.

Psikanalitik literatürde, histerinin oluşumunda preödipal ve ödipal faktörlerin etkileşimi üzerine geniş bir tartışma vardır. Örneğin, Seidler ve Rosenfeld, kişilerarası ilişkilerin, yetersiz yapı oluşumuna sahip erken bozukluklarda yıkıcı ve otodestrüktif süreçlerde daha sık yer aldığına inanmaktadır. Histeride, değişen rol atamalarıyla tutkulu arzu ve reddedilme etrafında oynayan ilişki dramları, öncelikle duygusal ve afektif tonda kişisel ilişkiler düzeyinde görülür.

Ve böylece histerik eylem, duygusal ve ilişkisiz nesnelleşmeye karşı savunur ve bu nedenle, örneğin kararsız bir özgüvenini destekleyecek olan narsist bir eylemden ziyade “daha olgun bir başarı” olarak kabul edilebilir ( Greß , 332). Histerik kişiler şikâyetlerini daha dramatik şekilde ifade ederek diğer insanlara hitap ederken, psikosomatik acı çeken kişi, sakin ve nesnel bir şekilde dikkat çekmez ve apellatifin zıddı olur. Bir yandan duygusal yönü yüksek cezbetme hastalıklarından, diğer yandan da neredeyse duygusuz görünen geri çekilme hastalıklarından söz edilebilir. Görüldüğü üzere, histeri, öznel yaşam öyküsünü ve nesnel sosyal süreçleri incelemeyi gerektiren en muhtemel hastalık olarak görünmektedir.

İsrael, kişinin nevrozu dinlemesi gerektiğini söyler.  Histerinin, kaçınılmaz olarak, karşıtını bilgi sınırlarıyla karşı karşıya getireceği ve histerinin her zaman öngörülemeyen veya duyulmamış bir şey yaratacağı gerçeği, aynı zamanda, histeri teorilerinin eksik kalması gerektiğini göstermektedir. “Histerik kişi halihazırda bilme rahat pozisyonunu sarsar ve tüm güvenilen bilgileri birbirine katar. Yaratılacak, icat edilecek ve arzu edilecek bir şey kaldığını gösterir. ” Ayrıca, sadece başarısız histeriler, yani “hasta histeriler” hekim ve dolayısıyla sağlık sistemi ile tanışır. Böylece İsrael, başarılı bir histeri de olduğunu, en azından tıptan kaçan histeriler olduğunu öne sürüyor. Diğer kültürlerdeki histerik süreçlerin- ör. Hindistan’da bazı tanrılara ibadet törenleri, Brezilya’da kendinden geçme dansları ve diğerleri- başarının yönünü kendi içinde taşıdığını düşünüyorum. Çoğunlukla toplumdaki bir şey uygulanmakta, yaşanmakta, tecrübe edilmekte, birleştirilmekte, bu da canlılığı ve aynı zamanda daldırmayı mümkün kılmaktadır. Bu durumda kişi yalnız değildir. Batı dünyasındaki histerikler çoğunlukla kendi başlarına yalnızdır ve çok az haz alırlar. Batılı katılımcılar muhtemelen özel dans ve fiziksel kültür etkinliklerinde bunu arıyor olabilirler. Ancak başarılı histeri meselesi burada açık bırakılmalıdır.

İsrael, “semptomun gerçekliği”nden bahseder. “Histerik semptom konuşmanın işlevini üstlenir ve yerini, deşifre edilmesine imkân veren eksiklikte bulur.

 Sözsüz bir kelimenin yerini işgal ediyor ve duyulmakta ısrar ediyor. En çarpıcı belirtiler algı eksikliği belirtileridir: Anestezi, duyusal bozukluklar, frijidite”. Örneğin, ebeveyn söyleminin unsurlarından biri, annenin konuşmasının kopyalanmasına izin veren babanın sessizliği ise, o zaman baba zaten diskalifiye edilir- çocuk için anne tarafından arzu edilen adam değildir. Bu, İsrael için ebeveyn yalanının bir parçasıdır. “Bir usta arayışı, bu nedenle, kendisini annenin arzusuna sunan veya belki de daha önemlisi, onu ortaya çıkaran yedek bir baba arayışıdır” Fakat baba gibi, usta da – ustayı açık arzu ve ihtiyaçları karşılaması gereken kişi olarak anlıyorum, fakat aynı zamanda gerekli sözleri de belirleyebilir – sınırlıdır. O da çocuğun annesinden kopuşunu sağlayacak kanun hükmünde bir söz söyleme, bir konuşma yapmayı başaramaz. Bu nedenle, vücutta yazılı bir işaret, ifadesi taşıyıcısı tarafından dahi bilinmeyen, deşifre edilecek bir mesaj ortaya çıkmalıdır. Sonuç olarak, böylece annede gemi tam enkaz değildir. Böylece, semptom ifade, sınırlama ve uzaklaşma imkânı haline gelir.

Bence İsrael, histeriklerin olumsuz duygularıyla başa çıkmayı öğrenmek zorunda olduklarını yani kendilerini yeniden tanımlamak ve kendilerini yeniden tanımlayabilmek ve birincil nesnelerden ayrı bir bireyselleştirilmiş yaşam bağlamına sokabilmek için zor ve çelişkili olarak deneyimledikleri deneyimlerle yüzleşmek zorunda olduklarını kastetmektedir.

TRAVMA OLARAK CİNSELLİK

Christopher Bollas’ın Anlayışı (2000), ortak bir genez meselesi için bir genişleme ve güçlendirme içermektedir: Bastırılmış cinsel düşünceler, dönüşüme kayıtsızlık ve ötekiyle aşırı özdeşleşme ana belirleyicilerdir. Cinsellik, herhangi bir çocuk için doğası gereği travmatiktir, çünkü “anne [mama]”yi çocuğun bakıcısından, çocuk ve babanın cinsel objesi olan “anne” ye değiştirerek anne ile ilişkiyi “tahrip eder”. Bu gerçekleştirme, histeriklere sonsuz bir şekilde travmatiktir ve histerik kişilik, bu bilgiye örgütlü bir muhalefet biçiminde oluşur.

Bu adım rahatsız edici ve korkutucu çünkü temel olarak pregenital cinselliğin oral ve anal streslerinden farklı. Her şey hem çocuğun cinsel yaşamı hem de psişik tecrübenin bütünlüğü yeniden düzenlenir, çünkü: Anne, otoerotik evrenin dışına düşer, çocuğun cinsel özlemlerinin nesnesi haline gelir. “Öyleyse, cinsellik, benliğin ve annenin masumiyetini tahrip eder, (…) bağımlılığın sadeliğini arzu ile kirletir” Bollas, psikolojik bozukluğun, birincil nesneyle bilinçdışı bir ilişki içinde kalmaktan kaynaklandığını düşünür. “Düşünmeden bilme” olarak, çocuğun annesinin izleri bir süreç olarak varlığını sürdürür. Bu “düşünmeden bilinen”, Bollas’ın 1987 tarihli kitabı, Nesnenin Gölgesi’nde açıklanan en eski deneyimlerin dil öncesi ve presembolik bilgisidir. Fakat bu gölge insanın gerçek anası anlamına gelmez, fakat onunla başa çıkmanın maternal yollarının birleştirilmesinin bir sonucu olarak çocuksu, suskun bilginin kontrol ettiği bilinçsiz bir dinamik anlamına gelir. “Belli bir dürtü seviyesine sahip olan çocuk, bilinçaltı anneyi kavrar, Ego ve dünya algısıyla egosuna entegre eder.”

 Daniel Stern’in işlemsel bilgisi veya dil öncesi, sembolik olmayan- baskılamayla yaratılmayan- bilinç-dışı şeklindeki örtük bilgisi muhtemelen benzer bir anlama gelir.

 Jean Laplanche’ın subjenin bir insan olarak eğitimi ve cinselliği konusundaki görüşüne de bakılması gerekir: Her zaman diğerinin önceliği altındaki sosyal yapılarda gerçekleşir; gelişmekte olan konu başından itibaren diğerinin arzusu ve bilinç-dışılığı ile muhataptır. Fenichel’in, patolojik şekilde baskılanmış cinsellik dışılığın çocukça olduğu yönündeki önerisi, bu teorik gelişmelerin bir ön biçimi olarak görülebilir.

Bollas: “Öyleyse, birincil nesne, benliğin psişik yapısıyla belirlenir. Yaşamın ilk yıllarında kurulan bu psişik yapı, diğerlerinin de kendine yöneltilmesi olarak kabul edilmek isteyen birincil nesneyi yansıtır.” Ancak bir şey ona öncülük eder: Bir annenin kendi cinselliğini son derece kararsız bir şekilde tecrübe ettiği durumlarda, çocuğunun cinsel özlemlerini reddeder, olduğu gibi yukarı doğru kaydırır, çocuğun vücuduna bir konversiyon şeklinde bir eksiklik, bir boşluk implante eder: “Çocukluk cinsel gelişiminin ilk günlerinde zaten karşıt olan, travmatize eden şey, yaşamın üçüncü yılında, genital uyarılmaya yoğun bir şekilde duyulan ilgi ile cinselliğin kaçınılmaz hale gelmesidir”

Bununla birlikte olan, benim görüşüme göre, çocuğun ayrılık hareketlerinin reddedilmesi ya da en azından zorlaştırılması, gelişmekte olan cinselliği de dahil, ayrı bir kişi olarak tanınmasıdır. Bu yeterince iyi olmayan annelik formu, daha önce bahsedilen savunma oluşumlarını zorlar. Cinsellikten iğrenme, başkalarıyla ve kendisiyle cinsel tecrübe yaşayamama, memnuniyetsizlik, içte ve dışta zaten belirtilen karmaşa yaygın olarak ortaya çıkar. “Başkasının mükemmel küçük kızı ya da mükemmel küçük oğlu olmayı hedefleyen histerik, libido – desexualisation yoluyla idealleşmeye enerji harcar”

Genital-cinsel işgalinden genital-olmayan vücut bölgelerine kayma sürecinde cinsellik bertaraf edilir. Bu nedenle, eğer bir anne çocuğunun genital cinselliğine tahammül edemiyorsa, kendi cinsel arzularını bastırarak onu inkâr ederse, bu anneler bilinçsiz bir şekilde, söz edilen kaydırmayı, sözcükleri konuşma ve vurgulama yoluyla, psikosomatik olarak beden ve dili birbirine bağlayarak desteklerler. Tahammül edilemeyen cinsel organların yerine, örneğin, güzel büyük ayaklar övülür ve ‘Ahh’lar ve’ Ohh’lar ile değerlendirilir.

 . . Peki, küçük bir çocuğun bunu, mevcut ego fonksiyonlarında ona göre sınıflandırması nasıl mümkün olabilir? Erken preödipal gelişim evrelerinde, çok spesifik, düşünülmemiş, açık bir bilgi ortaya çıkar ve daha sonra ilgili savunma ile histerik bir semptom oluşumuna yol açabilir. Bu bilinçsiz ebeveyn anlam vermelerle, yabancı, diğerinin- çocuğun- egosu bir yandan değiştirilir, diğer yandan da “oluşturulur”. Bilinç-dışında arkaik anne temsilleri ortaya çıkar.

AYRIŞMA-BİREYLEŞME ve PSÖDOÖDİPAL “ÇÖZÜM”DE ZORLUKLAR

Eğer yalnızca ödipal faktörlerin değil, aynı zamanda preödipal faktörlerin de histerik formların gelişiminde rol oynadığı görüşü kabul edilirse, bu faktörlerin nasıl etkileştikleri yanıtlanmalıdır. Ödipal yapının başarısını neyin oluşturduğuna dayanarak- ensest yasağının içselleştirilmesi, cinsiyet farkının açık bir cinsiyet kimliği ile tanınması ve kuşak bariyerinin tanınması- hangi gelişmelerin veya deneyimlerin Freud’un formüle ettiği Ödipus kompleksinin çözülmesi yönünde çalıştığını veya başarısızlığa yol açtığı ve arkaik anne temsillerinin baki kalmasına yol açtığı sorusunu sormalıyız.

Bollas’ın düşüncelerine paralel olarak, Rupprecht-Scharnpera burada çok ilginç bir teoriyi temsil ediyor. Histerik çatışmanın, kendini geliştirmenin belli bir gelişim düzeyinde olduğu görüşünden kaçınır ve düşüncelerin tüm gelişim düzeylerinde bulunabilecek bir ayrışma-bireyleşme çatışmasına odaklanılmasını önerir. Bu, preödipal ve ödipal faktörlerin etkileşiminin gerçekleştiği anlamına gelir. Khan, histerik kişinin, erken cinsel gelişim yoluyla annesinin çocuğunun ego ihtiyacına uyum sağlayamamasının üstesinden gelmeyi öğrendiğini vurguluyor. Bu erken cinsel gelişmeyi bir savunma anlamında ego performansı olarak görüyorum. Ego böylece zor gelişim durumlarıyla baş etmeye çalışır.

Şimdi soru, içsel işlevsel bağlamın histerik görünümlerin ortaya çıkmasında nasıl görünebileceğidir.

Rupprecht-Schampera der ki: “Benim temel düşüncem, daha sonra histerik bir gelişim gösteren çocuğun, zaten çatışan bir erken dönem anne-çocuk ilişkisinde, triangüler yardımcı işleviyle babaya yeterince sahip olmadığı ya da bu konuda yetersiz kaldığını deneyimlemesi, böylece anneden ayrılma ve dolayısıyla bütün ayrışma-bireyleşme sürecinin, neredeyse çözülmesi imkânsız bir gelişim görevi olarak ortaya çıktığıdır.”

Erken dönem anne-çocuk ilişkisinin her insanın ve bilhassa histerik olanın psikodinamiklerinde önemli bir rol oynadığı varsayılmalıdır.

 Bununla birlikte Rupprecht-Schampera’ya göre ‘çözüm formu’ histerisinin özel savunma dinamiklerini açıklamanın anahtarı doğrudan patolojik varyantlarda değildir. Erken dönem anne-çocuk durumu için muhtemelen bunun çatışmalı olduğu doğrudur. Bununla birlikte, daha fazla veya daha az dramatik koşullara tabi olabilir. Erken doğum veya genel olarak istenmeyen olma durumu, cinsiyet temelinde reddedilme, annenin şiddetli depresifliği, annenin narsisistik ego genişlemesi olarak kullanılması, müdahaleci bir annenin baskınlığı vb., Genellikle ayrılık ayrışmasının yaratılmasında bir zorluk anlamına gelir. Rupprecht-Shampera, artan ayrışma baskısı altında, çocuğun aktif olarak “uzaktaki baba” nın ilgisini kazanmaya çalıştığını varsayar. Babalar gerçekten de çoğunlukla uzaktadır. Bu farklı şekillerde olabilir. Babalar mesleki açıdan çok yoğun ve erişilmez olabilirler. Babalar anne ile olan ilişkide kuvvetli şekilde değersizleştirilmiş olabilirler. Babalar savaşta olabilir. Babaların kendisi psikolojik açıdan hasta olabilir ve bu bakımdan çocuk tarafından erişimi zor olarak deneyimlenebilir vs.

Önce kız çocuğundan bahsedelim. Rupprecht-Schampera şu varsayımda bulunur: Kız, erotik açıdan çekici bir kadın olarak, başlangıçta ilgisiz olan baba için ilgi çekici olduğunun farkına vardığında, babanın dikkatini çekmek için aslında “daha sonra” ya da farklı bir gelişim aşaması olan ödipal yöntemleri kullanmaya başlar.

 O halde: ,, … Kız, preödipal (erken) triangülasyonu ve böylece anneden ayrılmayı elde etmek için ödipal triangülasyonu kullanır, ancak bu savunma çözümü çifte çatışma durumu yaratır: Çocuk, henüz preödipal çatışmaya çözüm ararken baba ile zamanından önce ödipal dürtüsel çatışmalara girer.” Bununla birlikte, erotik arza sahip küçük kız başarısız olursa veya belki de babayı tehdit edici bir saldırgan olarak görüyorsa, hiçbir histeri gelişmeyecektir. Histeri, cinselleştirilmiş çözüm girişiminin en azından kısmi etkinliğinden yaşıyor. ve: Ayrılma çabasındaki çocuk ile triangüler bir baba olarak aranan üçüncü kişi arasındaki erotize edilmiş bir düzenlemede bile, farklı patolojik ve hatta travmatik durumlar ortaya çıkabilir. Örneğin: Bir baba, kıza olan cinsel ilgisine karşı savunma olarak, erotik ya da cinsel renge sahip her hayat ifadesini kötü, atıl veya fahişece olarak değerlendirir. Daha ince şekilde ifade etmek gerekirse: Bununla birlikte, spesifik cinsel travmasız histerik bir hastanın babası her zaman annesiyle değil kendisiyle bazı duygusal deneyimler ve benzerlikler yaşadığını hissettirmiştir. Ayrıca, cinsel istismar ve kötü muamele deneyimleri de olası faktörler olarak belirtilmelidir.

Bu durumda histerizasyon ya da histerik kişilik görüntüsü şu şekildedir: Eğer, babayı erotikleştirilmiş bir şekilde erken triangülasyon nesnesi olarak kazanma çabasında, onunla bir kez daha stresli bir deneyim yaşanır, yani ona dair bir hayal kırıklığı olursa, bu, çocuğun psişik yapısını tehdit eder. Böylece yoğun çatışma durumuyla, histeri için tipik şekilde, daha yoğun savunma ortaya çıkar. Cinselleştirme, baskılama, reddetme, algı değişikliği, öz-görüntünün tadilatı vb. yoluyla, zihinsel işleyişini ancak idareten garanti edebilecek ve çoğu zaman yalancı şekilde ayrılmış bir kimliği garanti edebilecek kırılgan ve sürekli tehdit altında olan bir savunma sistemi yaratılmıştır. “Normal” Ödipal fantezisinin kimliği altında, yani ideal babayı arzulayan bir kız olarak, hiçbir zaman tam olarak ona sahip olamayacağını ve annenin bu babaya karşı bir rakip olduğunu söylemesi söz konusuyken, histerik kişi, bunun tam tersini içinde gizler: Ödipal bir baba olarak baba, tehdit edici bir preoepal senaryoda yaklaşılabilir durumdadır. – yani “elde edlebilir” – idi ama kanımca, tam da bu nedenden dolayı hayal kırıklığına yol açar. Nitekim sınırlara riayet etmemiştir ve anne ile belirgin Ödipal rekabet altında, kendisinden ayrılmaz olmanın tehdit edici hali devam etmektedir. Bu pseudoödipal çatışma durumuna dayanarak, ayırma sorununun kalıcı bir çözümü ortaya çıkmaz ve tekrar tekrar yeni ayrılık hareketleri ortaya çıkar. Rupprecht-Schampera, sıkça tarif edilen histerik davranışın tam olarak bu süreç olduğu yorumunu getirir. 1919’da Ferenczi, histerik kişinin psişik aparatını, ters bir mekanizmaya sahip bir saat mekanizmasının göstergesini çekiştirerek onu doğasına yabancı hareketlere zorlayan şiddet meyilli bir genç şeklinde tarif eder. Şiddetli adam ve histerik davranış, bana göre, aynı değil benzerdir.

Eğer hasta ayrılmayı başarmak isterse, önce babanın idealleşmesi şeklindeki savunmacı oluşumundan acı verici bir şekilde vazgeçmesini sağlamalı ve kendisindeki hayal kırıklığını kabul etmelidir. Ancak o zaman yas için ve cinselleştirilmiş yalancı ödipal çözüm teşebbüsünde ve düşman ödipal anne tablosunda fiksasyonun ortadan kaldırılması için yolu açılacaktır. Bu diğer yandan, erken dönem anne ilişkisine ilişkin daha önceki korku ve çatışmalara müdahale için bir fırsat sağlar.

Şimdi bu kavramla bağlantılı olarak oğlan çocuk ve erkek histerileri için: Erkek histeri, “heteroseksüel yönelimin terk edilmediği, ancak tehdit edici birincil nesnenin ele alınmasının cinsel davranışların kullanımı ve değiştirilmesiyle düzenlenmesi gerektiği” bir çözüm şeklidir.

 Erkek histerik için de, anne ile tehlikeli bir tehdit edici erken ilişkinin varlığı, çözülmemiş ayrılık sorunu ve erken triangüler ortak olarak yeterince erişim sağlanamayan bir baba olduğu varsayılmaktadır. Eğer oğul, psişik anlamda annesiyle “yalnız kaldı” ise, babanın ilgisine yönelik talebi başarısız olmuşsa ya da baba gerçekten yoksa, çocuğun annesinden ayrılması için bir çözüm bulmak için, kendi başına yoluna sokabileceği, bir çaba sarf etmek zorunda kalır. Rupprecht-Schampera’dan bir örnek vermek gerekirse: Bir hastanın babası, savaş ve esaret nedeniyle, üç ile onuncu yaşı arasında yoktu. Hasta, annesinin kendisine kız gibi davranma eğilimleri ile ve ayrıca belirgin depresyonu ile uğraşmak zorunda kaldı. Hastalarımdan birinin neredeyse hiç söz dinlemeyen ve ortamının ne yaptığını veya ihtiyaç duyduğunu öğrenme konusunda çaba harcamayan bir babası vardı.

 Ona, mevcut haliyle, değersiz ve hatalı olduğunu söyleyen sert, invazif ve koyu katolik bir annesi var. Ancak bunu, genç bir adam haline geldikten sonra da, sadece hoş bir jest olarak nitelediği, kalçasına dokunmadan da yapmamaktadır. Bu genç adamın kafası karışıktır, kendini ve diğer insanları tanımamaktadır ve erkek mi kadın mı olduğunu sorgulamakta ve istek ve ihtiyaçlarına karşı yüksek derecede nevrotik-depresif ya da histerik bir şekilde savunma geliştirmek zorunda kalmaktadır.  Dolayısıyla kendisi aslında bir başkasıdır.

Şimdi, erkek çocuk için olası bir çözüm, ödipalizminin keşfidir; oğlan anneye zorla cinselleştirilmiş şekilde meyletmeyi deneyebilir. Ancak, kızın aksine, kendi kişisiyle bir acil durum triangülasyonu yapmak zorundadır, yani nesneye ancak kendi davranış repertuarının başka bir kısmıyla yaklaşabilir. Artık anne ile cinselleştirilmiş ilişki, erken annenin sevgisini kazanması ve güvence altına alması veya bu ilişkinin tehdit edici yönlerini etkisiz hale getirmesi ve ortadan kaldırması gereken triangüler unsur haline gelir. Cinselleştirilmiş idealize phallusunda, erkek histerik, mevcut olmayan babanın yerini alan ve onun yardımı ile başlangıçta umutsuz ilişki durumundan kaçmaya çalıştığı triangüler nesneyi bulur. Ayrıca, ilk deneyimlerinde büyük zorluklar yaşadığı nesneyi aşma girişimi sırasında ona yeniden yönelmek zorunda kaldığından, tekrar travmatize olma riskini de taşır. Cinselleştirilmiş ilişkinin talep eden ve aynı zamanda yasaklayıcı fonksiyonu vardır. Anneden bilinçsiz bir şekilde hadım edici olarak korkar – bu bağlamda hadım etmeyi, kimliğini bulmaya engel olma anlamında anlıyorum – baba ise çocuk için Ödipal rakip olarak çocuk için sadece ikincil bir tehdittir. Dekompansasyon formları daha sonra sapkın semptomlar, örn. Khan’a göre sapığın arzusuyla nesnesi arasına kişisel olmayan bir nesneyi sokar.

İki cinsiyet için temel fark şudur: erkek histerik için – eğer ayrılık çatışmalarını vaktinden önce çözmek için ödipal ilişki modelini kullanırsa – tehdit edici erken nesne ile çok daha doğrudan bir yüzleşme, üçüncü bir kişinin triangüler varlığı ile güvence altına alınmaz. 

Vücut semptomlarının histerilerde çok yaygın olması ve dönüşüm semptomlarının belirli ilişkilerde diğerlerinden daha yaygın olması daha ilginçtir. Açıkçası, bunlar genellikle nesneye olan yakınlığın tehdit edici hale geldiği veya subjenin kendini nesnenin insafına çaresizce bırakılmış hissettiği durumlardır. Her ne kadar rahatsız edici de olsa, fiziksel bir semptom günlük yaşamda ve ayrıca analitik durumda paradoksal olarak faydalı olabilir. Hem hastanın hem de analistin dikkatini, kendi deneyimlerinin iç dünyasından ve vücuda tehdit edici olarak deneyimlenen analistin iç dünyasından uzaklaştırıp vücuda yönlendirir. Vücut hisleri örneğin parçalanma korkularını savuşturur. Yoğunlaşan aktarım nedeniyle, analist, analitik anlayışın triangüler fonksiyonunda artık yeterince algılayamıyorsa, bedensel semptomlar başka bir şey olarak faydalıdır.

Bu, cinselleştirilmiş progresif savunma girişimi ve nevrotik bir olayı histerik bir forma dönüştüren bir ödipal savunma yanılsamasını sürdürmek için ödipal fantezinin kullanılmasıdır.

 Erken dönem anne-çocuk ilişkisinde, travmaya dayanan – hatta şiddetli – belirli başlangıç noktalarının, çocuğun histerik bir savunma girişimine ittiği göstermektedir. Tabii ki, cinsel istismar ve tecavüz de psikolojik sonuçları olan travmatik olaylar olarak anlaşılmalıdır. Bununla birlikte, yalnızca cinselleştirilmiş progresif savunma girişiminin bir parçası olarak alaka düzeyini alırlarsa histerinin oluşumuna katkıda bulunurlar. Tabii ki, ayrılma ve yalancı ayrılma çatışmasının şeklinin keskinliği farklı olabilir. Bu nedenle, yapısal olarak olgun bir bozukluğa kıyasla bir borderline histerisinde daha da şiddetlenecektir. Ancak bu kavramda, prensipte az önce tanımlandığı gibi aynı ayrılık çatışması olduğunu açıkça belirtmek önemlidir. Bu aynı zamanda arzu ve özlemde kalmayla sonuçlanır; haz alma, bazen hoşnut olma ve bağımsız deneyimlenen bir hayat neredeyse hiçbir zaman ya da hiçbir zaman söz konusu değildir.

Ferenczi’nin 1933’te tanımladığı yetişkinler ve çocuk arasındaki dilsel karışıklıkla – burada bilhassa çocukların neden (cinsel) sınırda yaralanmalarda kendilerini yeterince savunmadıkları sorusu ile ilgileniyor – çok önemli bir şey ifade ettiğini düşünüyorum:

 “Çocuklar fiziksel ve ahlaki açıdan kendilerini çaresiz hissediyorlar, kişilikleri hala sadece düşüncede dahi olsa protesto etmek için çok fazla konsolide değil, yetişkinin ezici gücü ve otoritesi onları dilsiz hale getiriyor, hatta çoğunlukla duyudan mahrum ediyor. Ancak aynı korku, doruğa ulaştığında, otomatik olarak onları kendilerini unutup saldırgan ile tam olarak özdeşleşmeye, istediklerini tahmin etmek ve bunlara uymak için saldırganın iradesine teslim olmaya zorlar.” Bu, Bollas ve Laplanche tarafından tanımlanan bilinçdışı durumdan bilinçsiz veya yetişkin ile çocuk arasındaki bilinçdışı değişime, aynı zamanda Rupprecht-Schampera tarafından öne sürülen başarısız ayrılık hareketlerine kadar açıklanan süreçleri hatırlatır. Bana göre Rupprecht-Schampera, histerinin etiyolojisinde, her şeyden önce (yine) ödepal olayla birlikte etkisiz ayrılma-bireyselleşme sürecinin teorisi ile, Freud’un fantezinin kuramlaştırılması lehine terk ettiği orijinal baştan çıkarma teorisini temsil etmektedir.

Bir bütün olarak, histerinin etiyolojisinde sosyal bir mesaj ve kişisel dinamiklerde ve sosyal alemde ve özellikle spesifik intrapsişik çatışma işleme olarak dayanılmaz durumlara referans olarak ortak bir sorun bulunabilir. Ayrıca, dil öncesi bilinçli olmayan ve bir savunma olarak tanımlanmasında veya kendini önemli nesnelerle özdeşleştirememe süreçlerinde köprü oluşturulabilir. Özel olarak sorunlu aile durumu, kendisine ve diğerlerine, olduğundan farklı görünme ihtiyacı ile el ele gider. Aynı zamanda, yeterince üçüncü olmayan bir toplumda yaşama / yaşamak zorunda kalma ile birlikte gider. Bu, sözü edilen spesifik ailevi ve oldukça sık gündeme gelen konu başlıkları veya dinamiklerin toplum tarafından tabulaştırılmasıyla gerçekleşir. Yalnızlık ya da ‘huzur’ ile baş edilemeyen karışık ve bir çok yönden külfetli durum ortaya çıkar. Ödipal çözüm başarısızlığa uğrar. Bunun için gereken nesnelere erişim kısıtlıdır. Savunma nedenleriyle babasını cinsel olarak idealize eden ve annesinden uzaklaşamayan hastam bunun bir örneği. Tramvaydaki kadın hakkında paralel bir şeyler varsayabiliriz. Görünüşe göre kendine uzak olarak hayal ettiği bir kadın olarak, yapmacık ve yersiz olduğu intibası uyandıran talebini, bana yönelmiş olması tesadüf değil. Aynı zamanda bende bir şey aramaktaydı.

Nihayetinde anne ve baba arasında tatmin edilmemiş kalan ayrılık ve sabitleme sorununa dikkat çekmek, aynı zamanda kişinin kendisinin ve başkalarının önünde bilinçaltındakinin sözel olmayan kabiliyetinin sıkıntısını gizlemesini denemek büyük bir psişik performanstır. Ancak bu bir ara çözümdür.

Terapi alan açmak ve yüklenmiş ve aynı zamanda duyulmaz / duyulmamış mesajları dinlemekle ilgilidir.

Suzan Girginer